9 Aralık 2008 Salı

İYİ BAYRAMLAR...


Herkesin bayramını kutluyorum. Sağlık diliyorum hepimize.
Sevgili Tijen ve Ayşegül ilginize teşekkür ederim, size cevap yazamadığım için üzgünüm. Bir ara bloğu açamıyordum, sonrada başka türlü telaşlar yüzünden... İşte bebecik dünyaya geldi, 18 Eylül'de. Adı Ayşe Selin. Şimdi uyuyor minik:)
Hayat işte kimi doğuyor, kimi yaşlanıyor...
Babam sonunda kalp ameliyatı oldu, anjiyolar, stentler sonuç vermeyince. Değişik bir bayram bu bayram. Hem üzgün, hem sevinçli. Ameliyat iyi geçti diye seviniyorum ama babamın çok bitkin ve halsiz bu halini görünce de gözyaşlarımı tutamıyorum.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Kızımız: Ayşe Selin ya da Nazlı Selin !

Evet kızımız olacak, hep içten içe kızım olsun istemiştim. Ne güzel! Allah'da gönlüme göre verdi. Tabi öncelikle sağlıklı olmasını diliyoruz, inşaallah her şey yolunda gider.

Daha adının ne olacağına karar veremedik. Ben Ayşe Selin olsun istiyorum, babası Nazlı Selin diye seslenmeye başladı bile. Annem çocuğuna kendi adını vermenin iyi olmadığını söyledi, kafam karıştı. Neyse sağlıklı ve vaktinde dünyaya gelsin yeter.

Bebeğim için hazırlıklar yapıyorum, çok hoşuma gidiyor. Şimdiye kadar bebek mağazalarına bakmazdım, şimdi acaba nerede ne var, hangisi daha iyidir diye bayağı bi zaman harcıyorum. Odasına yatak ve şifonyer alıyoruz, zaten beyaz gardırobu vardı ona uygun birşeyler buldum. Çok sevimliler. Alışveriş yaparken kafam karışıyor, 0 yaş, 3 ay, 6 ay derken giysilerin ebatlarına karar veremiyorum. Çok küçük şeyler almamam konusunda uyardılar beni, ben de dikkate aldım. Alınan bütün giysilerini de beyaz sabunla yıkıyorum. Veee ayrıca bebeğime battaniye ördüm. Çok hoş oldu bence, kendi tasarımım:) Pembe, sarı, mavi ve beyaz kullandım, üstüne de küçük ponponlar ve çiçekler hazırlıyorum. Umarım herşey vaktinde hazır olur.

Bu haftadan sonra izin almayı düşünüyorum kendime ve bebeğimize daha çok vakit ayırabilicem. Sanırım. Çünkü evde yapılması gereken öyle çok şey var ki. Ayaklarım şu anda oldukça şiş, babetleri çıkarıp terlik giyiyorum, terlikler de sıkınca onlardan da kurtulmak istiyorum. Yani ayaklarımla başım dertte:( Ahh küçük kız, anneye neler yaptın böyle sen. Olsun, sakın şikayet ettiğimi düşünme. Doğduktan sonra güzel vakit geçirelim seninle. Şimdi beni duymuş gibi kıpırdıyosun:) küçük melek.

27 Mayıs 2008 Salı

Yeniden Merhaba! -uzun bir aradan sonra-

Çok zaman oldu yazmayalı özlemişim, ama yine de yazıp yazmamak konusunda epey düşündüm. Daha doğrusu daha sonra yazarım, evde yazarım, hafta sonu yazarım derken onbeş günü de öylece geçirmişim.

Bu kadar ara vermemin sebebine gelince: Anne oluyorum ve anne olmanın zorluğunu yaşayarak öğrendim. Hem mutluluk ve heyecan duydum, hem de hevesim kursağımda kaldı bir müddet. Uzun bir süre çalışamadım, mide bulantıları, halsizlikler, karaciğer enzimlerinin yükselmesi, kilo kaybı v.s. Neyseki şimdi iyiyim, Allaha sonsuz şükürler olsun.

Bir sürü karmaşa yaşadım, üzüldüm. Anneme ve babama çok minnet duyuyorum.-bazen de kızıyorum tabi!- Her zaman her konuda iyi niyetliliklerini gösteren, Allaha olan sonsuz inançlarının gereği davranan, gerçekten iyi kalpli insanlar onlar.

Bu üç paragraftan sonra yazıyı taslak olarak kaydedip 8 gün daha ara vermişim!!!

Bugün 04.Haziran, saat 15:20. Babam üniversite hastanesinde ve üç tane daralan damarına şu anda stent takılıyor. Dua ediyorum, inşallah herşey yolunda gider. Annem ve Birol eniştem yanında.

Güçlüdür benim babam, moralini bozmaz böyle ufak tefek şeyler için. Yeterki insanlar üzmesin onu, hastalıkmış, paraymış pulmuş takmaz yani. İnşallah 15 Haziran'da 70. yaşgününü kutluycaz. -Sevmez ya böyle şeyleri de ama pek ses çıkarmadı da hani!-

İyi haberler bekliyorum...

4 Şubat 2008 Pazartesi

Hemen Biten Hafta Sonları :(

Yine bir hafta sonu daha geride kaldı. Hiç bişey anlamadan geçti. Yoruldum mu, dinlendim mi farkında değilim. Geçen cumartesi akşamı Selim, ben ve tatlı kardeşim Elif'imle birlikte İzmit Musiki Derneğinin 60. yıl konserine gittik. Çok güzeldi. Eskiden TRT'de yayınlanan Türk Sanat Müziği konserlerini görünce biraz içim daralırdı ama konsere gitmek gerçekten zevkli. Selim bayılır, bizim için de keyifliydi doğrusu. Ünlü besteciler konuk olarak davet ediliyor, zaten koronun şefi Erdinç Çelikkol. Çok sevimli ve kibar biri. Hani şu: Gel gönlümü yerden yere vurma güzel ne olursun... şarkısının bestecisi. 60. yıl konserinin konukları besteci Sadun Aksüt, Mustafa Sağyaşar ve Mithat Özyılmazel'di. Canlı izlemek çok farklı, Tv'de rastlasak çabucak kanal değiştiririz -maalesef- ama konsere gelen gençleri görüncede mutlu oluyorum. 17-18 yaşlarında gençlere mutlaka rastlıyoruz. Mithat Özyılmazel'in şiir okuduğunu da bilmiyordum, okuduğu şiirler helede İlkan San'ın Tarancı'ya cevap olarak yazdığı şiiri çok güzel okudu. Hemen bir kaç dörtlük ekliyorum. Vazgeçtim şiirin tümünü ekliyorum.

Yaş 35 yolun yarısı değil
O senin zamanındaydı Tarancı
Yollarımızı, yaşlarımızı şaşırdık
Ne doğduğu belli güneşin, ne de batışı
Ar damarı çatladı, değişti kalp atışı
Yitirdik neyimiz varsa güzelden yana
Bozuk para gibi harcıyoruz birbirimizi
Doğru olanı terk ettik, yanlışa saptık
Kardeşkanına buladık elimizi
Kimse kurtaramaz Tarancı, kimse bizi
Zamansız yağıyor şakaklara kar
Mor halkalar koyu, çizgiler derin
İçimizde özlemi güzel günlerin
Sana dost olan aynalar bize yabancı
Genç ile ihtiyar farksız şimdi Tarancı
Gökyüzündeki renkler daha başkalaştı
Sular daha çabuk boğmakta insanları
Ateş daha da çok yakıyor benliğimizi
Dert üstüne dert, acı üstüne acı
Kıyamet kopacak, kopmalıdır da Tarancı
Mevsimler değişti bir bir
Ne kışın kış olduğu belli, ne yazın yaz
Cenazeler, tarumar olmuş bahçeler
O kadar çoğaldı ki Tarancı
Üzüntüler bir anlık gözyaşları yalancı
Senin dediğin taht misali o musalla taşına
Konmaya değmez oldu insanlar
İstemez bundan böyle bu toprak bizi
Elimiz harama, dilimiz yalana alıştı
İnsanlıktan ırak kıldık kendimizi
Kimse kurtaramaz Tarancı, kimse bizi

İLKAN SAN, ne güzel yazmış değil mi?

20 Ocak 2008 Pazar

MERCİMEK ÇORBASI

Uzun zamandır yazamadım, özlemişim. Yeni yıla çok çalışarak başladım, Cumartesileri de dahil. Olsun sağlık olsun ama fena halde de başım ağrıyor şu aralar:( Selim'in geçen Pazar günü beni İstanbul'a, İstinye Park'a götürme sözü de güme gitti. Çünkü o da soğuk algınlığı yüzünden bütün bir Pazar yattı. Ben de temizlik yaptım. Ortalığın tozunu alıp, lavaboları ovdum, nevresimleri değiştirip, bol bol çamaşır yıkadım. Ve pilav yapıp, ev ekmeği yoğurdum. Aferin bana!
Bu ara mutfakla fazla ilgilenmiyorum, hem yoğunluktan hem de Gülsen anne bizimle ve yemek yapma işini ona devretmiş bulunmaktayım. Ama yine de bir kaç bir şey pişirdim tabiki. Çorba, kek, poğaça, bulgur pilavı, omlet, menemen, ev ekmeği gibi. Cumartesi sabahı işe gitmeden önce yaptığım mercimek çorbasının tarifini yazmak istedim. Mercimek çorbasını bilmeyen yoktur heralde ama olsun ben yine de yazmak istedim. Kış çorbası deyince de benim yapabildiğim en iyi çorba sanırım bu çorba. İçine ne bulursam atabiliyorum:) Yani tahılları ve sebzeleri bir arada kullanmak hoşuma gidiyor. Sus Ayşegül tarife geç artık! Tamam yazıyooruumm!

Malzemeler:
  • 1 su bardağı kırmızı mercimek
  • 1/2 çay bardağı yeşil mercimek
  • 1/2 çay bardağı bulgur
  • 2 orta boy soğan
  • 1 orta boy patates
  • 1 orta boy havuç
  • 1 orta boy kereviz (varsa küçük bir demet brokoli ve karnabahar da olabilir)
  • 1 tane biber (kırmızı, yeşil hiç fark etmez)
  • 2 diş sarımsak
  • Bir tutam maydanoz, saplarıyla birlikte
  • 1 yemek kaşığı tereyağı, 1 yemek kaşığı zeytin yağı, 1 yemek kaşığı ayçiçekyağı (yağları karışık kullanmayı seviyorum)
  • Varsa 3-4 yemek kaşığı ev yapımı domates sosu + birer tatlı kaşığı domates ve biber salçası
  • 1 +1/2 veya 2 lt. kaynamış su (varsa 1/2 lt. kemik suyu, kemik suyu kullanınca tereyağına gerek yok bence)
  • Yeteri kadar tuz ve nane.

Yapılışı:

  • Önce mercimek ve bulguru ayıklayıp, yıkayın.
  • Soğanları ve kullanacağınız diğer sebzeleri temizleyip soyun ve iri iri doğrayın.
  • Tencereye yağları koyup soğanları şeffaflaşıncaya kadar kavurun, ardından salçanızı ve domates sosunuzu ilave edip biraz daha kavurun.
  • Sarımsakları, biberi, patates, havuç, kereviz ve maydanozları da ilave edip biraz kavurun.
  • Daha sonra mercimek ve bulguru ilave edip, suyunu ekleyin ve karıştırıp kaynamaya bırakın.
  • Kısık ateşte ara sıra karıştırarak, içindeki herşey iyice pişip yumuşayıncaya kadar (30-45 dk) kaynamaya bırakın.
  • İstediğiniz kıvama gelince blenderdan geçirip, üzerine nane serpin. Ve biraz da karabiber.

Not 1 : Ben düdüklü tencerede pişiriyorum ve sadece kaynamaya başladıktan sonra 6-7 dk. daha pişirmek yeterli oluyor. Bu sürede tümü çok iyi şekilde pişmiş oluyor. Tabi tencereler farklı olacağından süre de değişebilir.

Not 2 : Çorbayı düdüklü tencerede yapmıyorsanız kıvamını ayarlamak için ilave su gerekebilir.

Not 3 : Yapımı kolay ve çabucacık olan bir çorba tabiki bol vitaminli.

Herkese selam ve afiyetle...